Sayfalar

13 Temmuz 2010 Salı

Zebercet'in Ölümü

Ayakkabılarını, çoraplarını çıkardı. Ceketini, pantolonunu, kazağını sandalyenin arkalığına koymuşken aldı, askıya astı. Don-gömlek yatağa çıkıp masayı yokladı, bastırdı; dengesini koruyarak ağır ağır üstüne çıktı doğruldu. Ak abajurun üstünden kısa kurşun boruyu iki eliyle tutup çekti, asıldı; bir çatırtıyla birlik borunun tavana bağlı olduğu yerden küçük bir tahta parçası koptu; saçlarına yüzüne tpzlar düştü. Yatağa atladı; yere indi. Kurşun borunun ucunda abajur yana kaymış sarkıyordu. Kayrola demirindeki ipi alıp yürüdü; dış kapının yanındaki odadan ekmek bıçağıyla havanelini alarak ikinci kata çıktı. 2 numaraya girdi. Karyolayı önce ayak ucundan sonra baş ucundan iterek pencereden yana çekti. Odanın ortasında, havaneliyle bıçağın sapına vura vura muşambadan büyücek bir parça kesip attı. Yüzü sarıydı, katıydı. Soluğu sıklaşmıştı. Sırtını kayrolaya yaslayıp bir süre muşambayı kestiği yerdekiyıpranmış, renkleri koyulaşmış tahtalara baktı. Yıllar yılı kimbilir nereden, nasıl getirilip çakılmışlardı buraya. ….genç beslemelerin haftada bir keçeleri, kilimleri, halıları minderleri kaldırarak, dizleri üstünde emekleyerek, … yanlarındaki kovarla ıslattıkları bezlerle, tahta fırçalarıyla ovdukarı, sildikleri bu tahtalar içlerine işleyen suyla neredeyse koflaşmışlardı.
Havanelini kullanmadan, ekmek buçağıyla vurunca bastırınca kesiliyor, özellikle paslanmış çivi yerleri ufalanıyordu. Az sonra açılan deliğe eğilip baktı: kurşun boruya asılınca ince tavan tahtasından kopan parçanın bıraktığı deliğe yakındı. Bıçakla vura vura deliği o yana doğru biraz genişletti. İpin bir ucunu iki delikten geçirip aşağıya sarkıttı; öteki ucunu karyolanın üstünden aşırıp altında, ortasında sımsıkı, üstüste düğümledi. Ayağa kalkıp karyolayı önce başucundan sonra ayakucundan iterek eski yerine, odanın ortasına çekti.
Yorganı çukurlaştıran ipi tutup asıldı. Sağlamdı. Kimler yapmıştı bu karyolayı, ne zaman getirilmişti buraya kimbilir. Bıçakla havanelini alıp yürüdü, aşağıya indi. Dış kapının yanındaki odaya havalini bıraktı; küçük bir tabağa dolaptan biraz yağ koyup çıktı; odasına girdi, kapıyı kapadı. İçerisi ılıktı. Tavandan sarkan uzun çamaşır ipi masadan kaymış, yatakta çöreklenmişti. Elindeki tabakla bıçağı masaya koydu; ağır ağır, dengesini bozmadan üstüne çıktı; ipi tutup bütün gücüyle asıldı. Yukarıya iyice bağlıydı. Bıçağı sürte sürte ipin uzunca bir parçasını kesti; bıçakla birlik kapıdan yana attı. Yukarıdan sarkan ipin ucunu büktü, ilmikledi; yağladı. Tabağı yatağın başucuna attı. Kırılmadı. Masa ara sıra belli belirsiz titriyordu. İpi boynuna geçirdi; düzeltti. Tam o sıradan dışarıdan birkaç arabanın korna seslerini duydu; başka araçlar da katıldılar buna; kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri arasız, kesintisiz ötmeye başladılar. Neydi bu? Kulakları mı uğulduyordu? Yoksa dışarının, başkalarının bir çağrısı mıydı? Yüzünü buruşturdu. Sağdı daha, herşey elindeydi. İpi boynundan çıkarabilir, bir süre daha bekleyebilir, kaçabilir, karakola gidebilir, konağı yakabilirdi. Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük. Ayaklarıyla masayı itip aşağı yuvarladı; bir boşluğa düşerken durdu. Gözleri ağzı açık, bacakları gerilerek, çırpınarak sallanırken kollarını kaldırıp başının üstünden ipi tutmaya uğraştı. (Ne oldu? Yapmayı unuttuğu bir şeyi mi anımsadı birden? Ya da yeryüzünde tek gerçek değerin kendisine verilmiş bu olağan üstü yaşam armağını korumak, herşeye karşın sağ kalmak, direnmek olduğunu mu anladı giderayak? Yoksa bilinçsiz canlı etin ölüme kendiliğinden bir tepkisi miydi bu? ) Başı öne doğru eğiliyordu. Kolları iki yana sarkıktı. … Yukarıdan, sallanırken tahtaya sürtündüğü yerden ip çatırdadı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder