Sayfalar

10 Temmuz 2009 Cuma

İnanmanın Doğası

''Bu korkunç dinsel çılgınlığın tarihsel gelişmesinin, bizi hala ezen ve meşgul eden, ilk ve en zor adımı, dünyanın dışında var olan salt kutsal bir dünya fikrini ortaya atmaktır. Fizyolojik bakış açısından bu son derecede doğal ve sonuçta insanlığın tarihinde zaruri olan bu çılgınlığın ilk eylemi, öyle tek bir hamlede tamamlanmaz. bu inancın gelişmesi ve insanların zihinsel alışkanlıkları üzerinde yönetici bir etkiye sahip olması için, aradan kimbilir kaç yüzyıl geçmesi gerekmiştir. Ama bir kez bu inanç gelişti mi, insan beynini hükmü altına alan her çılgın fikir gibi, karşı konulmaz bir hal alır. Çılgınlığın konusu ne olursa olsun, bir çılgınlığı inceleyin: Göreceksiniz ki onun zihnini meşgul eden karanlık ve sabit fikir, ona dünyanın en doğal şeyiymiş gibi görünür. Bu sabit fikir ile çelişen gerçek şeyler ise onun gözünde, tam tersine, iğrenç ve saçma çılgınlıklardan başka bir şey değildir. Evet, din kollektif bir çılgınlıktır ve bireysel çılgınlıktan daha güçlü bir çılgınlıktır, çünkü geleneksel bir nitelik taşır ve kökenleri uzak geçmişin içinde yitip gitmiştir. Kollektif çılgınlık olarak, o, halkların özel ve kamusal varlıklarının en derin noktalarına kadar sızmıştır; toplumda cisimleşmiştir; ve tabir caizse, kollektif ruh ve düşünce haline gelmiştir. Her insan doğduğu andan itibarenn onunla sarılıp sarmalanmıştır; anasının sütüyle birlikte onu emer; dokunduğu gördüğü her şeyde onu özümser. Onunla öylesine beslenmiş, onunla öylesine zehirlenmiş ve bütün varlığına onun tarafından öylesine nufuz edilmiş ki, daha sonra, doğal aklı ne kadar güçlü olursa olsun, kendisini ondan kurtarmak için akla hayale gelmeyen çabalar harcamak zorunda kalır ve buna rağmen ondan tam olarak kurtulmayı asla başaramaz.
(M. Bakunin-Tanrı ve Devlet)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder