Sayfalar

6 Ağustos 2010 Cuma

Oyun Bitti

(Tiyatronun soyunma odası. Saffet aynanın karşısında makyajını silmek üzeredir. Elini yüzündeki takma sakala götürür. Kapı açılır, elinde bavulu ve paketi Coşkun girer, bavulu yere bırakır, üstüne oturur.)

COŞKUN: Ben gelmedim.

SAFFET (Yerinden fırlar): Neden yataktan kalktın Coşkun?

COŞKUN (bavulu bırakır): Neden evden kaçtın Coşkun?

SAFFET: Delirmişsin sen.

COŞKUN (Saffet’in yüzüne bakar): Oyun bitti mi?

SAFFET: Gece de oynayacağız. Fakat sen bu durumda dolaşamassın.

COŞKUN: Görüyorsun otururyorum; dolaşacak halim kalmadı artık.

SAFFET (üzüntüyle): Neden yatmadın? Neden kalkıp buraya geldin?

COŞKUN: Başka gidecek yerim kalmadı da. Hiçbir müessese beni kabul etmedi. Evlilik müessesesinin de evlilik dışı müessesenin de dışında kaldım.

SAFFET (Telaşla): hemen yatmalısın bu koca bavulla dolaşmak senin için ne demektir, biliyorsun.

COŞKUN: Biliyorum. Resmen sokakta kaldım demektir.

SAFFET (gülümser): Seni evine götüreyim mi Coşkun?

COŞKUN (başını sallar): Olmaz. Sen de biliyorsun ki sonum kötü. Baş tarafımı da zaten unuttum. İşte bu yüzden sayın Saffet Söylemezoğlu, bütün büyük tiyatrocular gibi ben de sahnede ölmek istiyorum. (Acıyla göğsünü tutar, yüzünü buruşturur.)

SAFFET: Hayır, olmaz.

COŞKUN: Ölüm sizin isteğinize bağlı değil Saffet Bey. Biliyorum sonumun başka türlü olmasını istiyorsun. Ama hayat acımasız: Her yıl, kötü yetişme şartları yüzünden, her yıl… (Göğsünü daha sıkı tutar.) … binlerce (Nefes almakta güçlük çeker.)

SAFFET: Olmaz, bişeyler yapmalıyız. Senin gibi…

COŞKUN (Saffet’in sözünü güçlükle tamamlar): …büyük kalpler nedense çok zayıf oluyor. (Saffet, Coşkun’un yanına gelir, onu tutarak eski bir koltuğa oturtur.) Merak edilecek bir şey yok. Düşünün ki hiç olmazsa bu bakımdan Moliere’ye benzeyeceğim. Sonu acıklı da bitse esaslı bir oyun olacak.

SAFFET: Hayır, istemiyorum. Olmaz olsun böyle oyun.

COŞKUN (bitkin): Ben de büyük meseleler yüzünden harcamış olmak isterdim hayatımı. Küçük dertler yüzünden yıpranıp gitmiş olmak istemezdim. Üstelik, bazı şeylerin, mesela zavallı milletimin farkına varmaya başlıyordum. (Gülümsemeye çalışır.) Ben de bir eski zaman piyesi olsaydım. Modern oyunların, modern kahramanları gibi silik bir hayat yaşamasaydım. (Soluk almak için durur.) Belki de işi başından yanlış tuttum. Bence, keman dersleri almaya devam etmeliydim. Başımdan büyük işlere giriştim. Gülünç olma pahasına, kendime göre çok ciddi işlere giriştim. Hiç olmazsa bu bakımdan cesur sayılırım, değil mi Saffet? (Saffet’in göçleri yaşarır.) Ağlıyor musunuz dostum? (Son gücüyle oynar.) Bu işleri benden daha iyi bilirsiniz, söyleyin bana: Hangisi daha güç: Ağlatmak mı, güldürmek mi? (Gülümser.) Bu soruyu sormakta geç kaldığımı söylüyorsunuz. Ne yapalım? Son kozumu oynuyorum aziz dostum ve bana pahalıya da mal olsa ancak bir kişi ağlatabiliyorum. (Soluksuz kalır.) Tabii ben biraz… ucuza… mal oldum… faturamı da ödemediler. (Başını Saffet’in göğsüne dayar.) İnsanlığa… bir şeyler… bırakabil… dim mi dersiniz… görevimi… yapabil… dim. mi?... (Ölür.)

SAFFET (oynar gibi): Büyük bir kalp atmaz oldu. Genç Coşkun’umuz artık yaşamıyor. Onu, istediği gibi büyük bir oyunla uğurluyoruz.

(Servet girer.)

SERVET: Aman yarabbi! Ne oldu? (Coşkun’a bakar.) Yoksa… yoksa öldü mü?

SAFFET (oynunu sürdürür): hayır, o ölmedi.

SERVET(anlamaz): Peki ne oldu?

SAFFET: eski bir oyunun provasını yapıyordu. Herkesin bildiği gibi üstat, oyunları fazla büyütürdü, gereğinden çok ciddiye alırdı.

SERVET (Coşkun’a yaklaşır; dikkatle bakar, geri çekilir.): Peki nesi var?

SAFFET: Biraz kalbi vardı. (Oynar.) Evet, gerçeği açıklamak zorundayım: Coşkun Ermiş, kalbi olduğu için ölmüş bulunuyor. Hayat oyunlarını gereğinden fazla ciddiye alan merhum, ölümü de aynı ciddietle karşıladı. Onun kadar ciddi olmayan biri, böyle bir durumda hiç olmazsa baygınlıkla yetinebilirdi. Coşkun öldü. Çünkü oyunlar, onun için bir ölüm kalım meselesiydi. Başka türlü yapamazdı: Hayatını ve özellikle ölümünü büyütmek zorundaydı. Biz de şimdi kendisini ciddiye almak zorundayız. Çünkü merhum, güldürmeyi sevdiği kadar ağlatmayı da severdi.

SERVET (Saffet’e kuşkuyla bakar): Gerçekten öldü mü? (Saffet, evet anlamında başını sallar. Servet, dehşet içinde Saffet’e bakar.) Peki, ne yapacağız şimdi?

SAFFET: Oyun bitti, seyirciyi selamlayacağız. (Bir adım öne gelir ve halkı selamlar. Servet de şaşkınlıkla başını öne eğer. Coşkun’un başı da selam verir gibi öne düşer.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder